Destan
Her hayat bir destandır.
Bir çocuk boğulur, bedeni kıyıya vurur.
O çocuk ölünce, "destan yazdık" diyebilir misiniz?
Bu ülkenin başbakanı dedi.
"Destan yazdık" dedi.
Suriye'den, yani kendi ülkelerinden kaçmak zorunda kalıp sersefil dört bir yana savrulan insanlara bakıp, büyük işler yaptık diyebilir misiniz?
"Destan yazdık" sözü bu sersefil insanlar için söylendi bu ülkede.
Ne kadar çok göçmen, o kadar destan(!)
Cin çıkınca şişeden, geri döndürülmesi zor olur.
Dilekler bahane.
Şişeler kıyıya vurur masallarda.
Gerçek hayatta çocuklar...
Üzerine destan yazılan çocuklar.
Üç yaşında, beş yaşında, yedi yaşında…
Kumlar içinde.
Magazinciler üzerine atladı bu haberin.
Köşe yazarları "büyük laflarla" yazdı.
Bir gün sonraydı.
Sınır ötesi teskeresine evet demek için bir bakan iki elini birden kaldırdı. Bir el yetiyor iken neden iki el? Hem de koltuk altları yırtılacak kadar iki kolunu yukarılara kaldırıp...
Bir bakan, "hipodromdaki AKM mi?" dedi Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi için.
Aynı bakan, şark usulü festival yapanlara, eğlence yapanlara da müsaade etmeyeceğini söyledi
İçişleri bakanı, "kafalarını ezeriz" dedi.
Bir seçim hükümetinin bakanları bunlar.
Nasıl bir ruh hali böyle?
Av mevsimindelermiş gibi davranıyorlar.
Kaçan kurtulan olmasın hesabı.
Ne oldu da saldırganlık ve savunma içgüdüleri bu kadar yükseldi bu devletin?
Vatandaşın kafasını ezmek o kadar da zor bir iş değildir.
Söylemeye bile gerek yok.
El ele tutuşmuş iki sevgilinin yanına geldiğinde kapatırsın kontağı, açık da kalabilir, inersin arabadan, ya da motordan.
“Ne yapıyorsun ulan?” diye kükrersin.
Delikanlı sevgilisinin yanında diklenir.
Diklenmezse adam değildir zaten.
Diklenme devlet memuruna mukavemete girer aynı zamanda.
Pata küte girişirsin adama.
Sevgilisinin ağzı bir karış açık, "ay" deyip dursun kenarda. Kendini yere de atabilir, atsın. Pantolon mu giymiş, etek mi, bak.
Dizini koy adamın ensesine, bastır.
"Çat" sesi çıkana kadar.
Arkadaşlarına seslen.
O zamana kadar inmemişler ise, bağırabileceğin kadar bağır.
"Ne bekliyorsunuz, insenize, alın şu kaltağı da..."
Bu sahnenin yaşanabileceği bir memleket haline geldi, bu memleket.
Taksim'de sallandırmak kadar olmasa da, baş ezmek de bir gözdağıdır, gücün göstergesidir.
Milli maçta Türkiye, Letonya ile bir bir berabere kaldı.
Terim çok üzüldü, "Bu milleti sevindirmemiz gerekiyordu" dedi.
Ne olmuş ki millete?
Kafasını ezmek istediğiniz aynı millet değil mi?
Sevinecek hali mi kaldı milletin?
YORUMLAR
- Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
- MEMUR BEY
- TORNA
- Ayrımız gayrımız yok, diyebilmek ...
- KORKU
- SOKAK
- TIR
- KENT
- HARÇLIK
- KİMSİN ?
- MEŞHUR SAİT USTA
- YASAK
- YALAN
- VAR
- DİLEKÇE
- EHLİYET
- Çocuk
- Cafer Yurtsever Karer Muhtarlarını yazdı
- KEMAL YAŞIYOR
- Göşan’da Su Savaşları
- VAHŞET
- Barış
- Bir belediye başkanı ne iş yapar?
- SARAY
- ALKIŞ
- Yüksek Kaldırımlı Şehirler
- Atlar, arabalar…
- Teşrif
- YERİMİZ
- ARPA, BUĞDAY
- NOTLAR
- MİZAHI ÖLDÜRMEK
- Mehmet Amca
- DEVE HÖRGÜCÜ
- KOLİ
- İNSAN
- ÖZGECAN
- GÜÇ
- Yaşar Kemal
- Metin Altıok sokağı
- Nadas
- Halk, İktidar ve Milli İrade
- SES
- Bir Haber
- KAPI
- Teslim olmak mı, teslim almak mı zor?
- ÇEREZ
- Köy Kadınları
- Dörtyol Parkın'da...
- Köyün Kilit Taşlarını Yazmaya Değer mi?
- Makbul vatandaş maktul olanıdır
- Türkün Gücü
- Temiz Haber
- Savaşın kazananı yok, kaybedeni hepimiz
- AĞIT
- Yerli ve Milli Korku
- Önce kim, önce ne?
- Ankara
- Yavaş yavaş, usul usul
- Koalisyon
- Dokunma…
- Zirve
- Dere Suyu
- Misafir
- Odun
- Bakan
- Bostan
YORUM EKLE